Kendini boşuna harcamış olur insan, Dilediğine erer de sevinç duymazsa. Yıktığın hayat kendininki olsun daha iyi, Yıkmakla kazandığın şey kuşkulu bir mutluluksa. (Shakespeare) Şu hayatta herkesin peşinden koştuğu bir kelime var başarı. Bu konu üzerine yazılmış binlerce kitap ve bunlardan medet uman milyonlarca insan. 'Başarılı olacağım' dersen başarılı olursun. 'Başaramayabilirim' dersen başarısız olursun. Kendine inan. Kendini maksimum kapasiteye yakın kullan. Emek ver. Uğraş, didin başarı seninle olacak. Peki neden? Neden günümüzde kimse iyi insan olmak için uğraşmıyor da başarılı olmak için gecesini gündüzüne katıyor? Hayatını yaşamadan başarı peşinde ömrünü heba ediyor. Başarısız bir insan olarak soruyorum; - Başarılı olmak ne demek? - Herkes başarılı olmak zorunda mıdır? - Başarının ölçüsü nedir? - Başarılı olmak için ne yapmak gerekir? Ben ne olduğunu bilmiyorum. Belki de o yüzden başarılı bir insan da olamamışımdır. Fakir avuntusu mudur bilmem. Ama başarının insanlığın başına gelmiş en büyük felaket olduğunu düşünmüyor da değilim. Neden mi? İnsanın zihnine 'başarılı' olma fikri bir kere girmesin. O artık başarılı olmak için rekabet etmek, savaşmak zorundadır. Bu fikir zihne galip geldiğinde dürüst ya da kirli yöntemlerle, nasıl olduğu önemli değil. Başarılı oldun mu, her şey tamam demektir. Önemli olan başarıdır; haince yollardan başarıya ulaşmış olsan bile, bir kez başarılı oldun mu yaptığın her şey makbuldür. Sırf başarı elde edebilmek için, satılığa çıkarttığımız insanlığımızın karşılığında, yalan, dolan, riyakârlık, tembellik, sabotaj, hıyanet gibi kazançlarımız çok daha fazla işimize yarıyor. Çünkü bu kazançlara ihtiyacımız var. Başarının zirvesinde fazla yer yok ve çok az insan orada tutunabiliyor. Çabalayan diğer milyonlarca insan ise kendini yetersiz hissediyor. Ve ruhunda büyük bir umutsuzluk ile başarıya ulaşabileceği günü bekliyor. Bütün eylemlerinin niteliğini değiştiren, en kötü araçları iyiye dönüştüren başarıyı nasıl elde edeceğini düşünüp duruyor. Gelişmişliğin bedeli midir bilinmez eski insanların çoğu, başarı ya da başarısızlığın sorumlusunun Allah olduğu düşünüyorlardı. Başarının, evrende var olan düzenin bir sonucu olduğu, çok da kontrol edilemeyecek bir şey olduğunu kabullenmişlerdi. Onlara göre Allah bazılarına başkalarından daha çok bedensel veya zihinsel avantajlar, kimine büyük, kimine daha küçük paylar verdiyse; onlarda kardeş sevgisini doğurmak ve bunu uygulamaya koymak istediğindendir. Kimisi yardım edecek güçte olup, kimisi de yardım alacak ihtiyaçta olacağından birlik ve beraberlik, yardımlaşma ve dayanışma gibi kavramlar böyle karşılık bulacaktı. Başarılı olmak gibi bir dert topluma hakim değildi. Mevlana’dan başarılı olacaksın diye bir öğüt duyulmuş bir şey değil. Şimdi ise, toplumda tüm kontrolün insanın kendi elinde olduğu inancı hakim. Bu nedenle başarı da başarısızlık da insanın kendi suçu olarak görülüyor. Toplumun algısı bu yönde. Böyle olunca herkes acı çekiyor ve kendini değersiz hissediyor. Kendini değersiz hisseden ve kendine karşı olumsuz olan insan, başkasına olumlu olabilir mi? Başarısızlığın düşüncelerini kemirdiği insan, kendinde bulduğu hataları başkalarında da buluyor ve bu hataları başkalarında büyüterek sevgi ve saygının da altına dinamit koyuyor. Deyim yerinde ise başarısızlığın intikamını alıyor. Farkında olalım veya olmayalım. Başarılı olma fikri bizlere işkence ediyor. Söze gelince hepimiz başarılı olmak sahip olduğunla mutlu olmayı bilmektir diyoruz.  Değil mi? Kendimize karşı dürüst olalım. Kaçımız sahip olduğumuz şeyler ile mutlu oluyoruz? Açıkçası ben cevap veremiyorum. Sürekli geçmişi ya da geleceği düşünüyor ve tek gerçeklik olan şimdiki zamanı da kaçırıyoruz. Bunların hepsini de başarı için yapıyoruz. Ey okuyucu! Sana başkalarından daha başarılı ve üstün olduğunu söylemeyeceğim, başkalarından daha başarısız ve aşağı olduğunu da söylemeyeceğim. Sen yalnızca sensin, sana bu halinle ihtiyaç duyuluyor. Sen benzersizsin, diğer herkes gibi... Ama başarılı olunca neyi başarıyoruz diye de sormadan edemeyeceğim?  

Editör: Ömür Ünver