Biliyorum iki hafta öncesine kadar neredeyse haftada iki yazıyı www.gazetezebra.com.tr sitesine bırakırken, bir süredir yazmadım.

Bunu fark eden dostlar da mesajlarıyla endişelerini dile getirdiler.

Doğru yazmadım.

Daha doğrusu yazamadım.

2018 yılı sonlarına doğru da kamuda, bürokraside ciddi endişeler başlamıştı.

Çalıştığım gazeteden işten çıkarıldığımda o tarihlerde de bürokratların yaşadığı endişeleri şimdi yeniden görmeye başladığımı belirteyim.

Son günlerde ‘128 milyar dolar nerede’ sorularına kendince açıklama yapmaya çalışan (sağcı-solcu) siyasetçilerin bile bir merkezden harekete geçirildiği düşüncesi bürokratların kafasında var.

Bu düşüncede ortada görünmeyen bir ‘gölge’nin korkusuna dönüşmeye başladı.

Bu durumu destekleyen bazı düzenlemeler de endişeleri artırdı.

Mesela;

2010 yılında 6009 sayılı kanunla Vergi Usul Kanunu’nun 140’ıncı maddesinde bir düzenleme yapıldı.

Düzenleme ile Gelir İdaresi Başkanlığı (GİB) kendi bünyesinde 5 kişilik komisyon kurdu.

Komisyon sistemi ile mükelleflerin GİB’den talep ettiği görüşlere (özelge) bir standart getirdi.

Aynı konuda farklı mükelleflere farklı görüşlerin verilmesi önlendi.

Beş kişilik komisyonun değerlendirmesinden geçen özelgelerle “özelge havuzu” oluşturuldu.

Aynı konuda özelge talep edilirse Vergi Dairesi Başkanlıkları da özelge havuzundaki görüş doğrultusunda özelge verdi.

“Yeni” bir konuda özelge talebi halinde GİB’e gönderilerek “özelge havuzunda” emsal özelge oluşması sağlandı.

Böylece mükellef bir konuda idareden görüş talep edip özelge aldıktan sonra bu doğrultuda işlemlerini yaparken kendisini hukuken güvende hissetti.

Mükellefin idareden aldığı özelge ile yaptığı işlemlerle ilgili sonradan vergi inceleme raporuyla vergi tarhiyatı (kesinti) riskinin olmadığını bilmesi önemli unsur oldu.

Bu durum hem hukuk devletinin bir gereği, hem de yatırım ortamının iyileştirilmesi adına önemli bir gösterge oldu.

Yine o tarihte özelge sistemini güvenceye almak için de bir düzenleme daha oluşturuldu.

VUK’un 140’ıncı maddesinin 4 numaralı bendi ile ‘Yanlış İzahat’ Komisyonu kuruldu.

Yönetmeliği 31 Ekim 2011 tarihli 28101 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı.

Bu yönetmelik ile “Bu Komisyon tarafından, bir özelgenin Kanunun 369’uncu maddesinin birinci fıkrası kapsamında olduğu sonucuna varılırsa, söz konusu özelge, Komisyon kararı dikkate alınarak değiştirilir” denildi.

Yönetmeliğin gereği yapılmadı

Ancak, yönetmeliğin yayımlandığı tarihten bu yana, beş kişilik komisyon oluşturulmadı. Ve yanlış izahatın düzeltilmesine ilişkin kurulan mekanizma çalıştırılamadı. Dolayısıyla hukuken yanlış olan özelgelerde bir değişiklik yapılmadan özelgeye aykırı raporlar yazılmaya başladığı eleştirileri gelmeye devam etti.

Yeni düzenleme kargaşası

Yönetmeliği çıkarılarak özelgelerle mükelleflerin işlerinin sağlıklı şekilde yürütülmesi sistemini uygulamaya sokmayan ‘gölge el’ yeni bir düzenleme getirdi.

60 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi ile 1 Sayılı Kararnamenin 228’inci maddesine yedinci fıkra eklendi.

Fıkra ile Vergi Denetim Kurulu (VDK) Başkanlığına görüş bildirmek üzere Danışma Komisyonu kuruldu.

Anılan fıkraya dayanılarak 7 Nisan 2021 tarih ve 31447 sayılı Resmi Gazete’de “VDK Danışma Komisyonu Yönetmeliği” yayımlandı.

Ancak, VDK Danışma Komisyonu Yönetmeliği’nin 10’uncu maddesine göre, mükellefler Komisyondan görüş talep edemiyor.

Çünkü yönetmeliğin 22’nici maddesine göre; VDK Başkanlığı, ihtiyaç duyulan bilgilerin bilgi işlem altyapısı üzerinden alınmasına zorunluluk getirebilecek.

Ve gerektiğinde internet ortamında yapılmasına karar verecek.

Böylece ortaya çıkan yeni durumda, mükellefe verilen özelge değiştirilmeden özelgenin aksine rapor düzenlenmesi ve tarhiyat yapılması ihtimali ortaya çıktı.

Şimdi artık yeni dönemde, mükelleflerin Danışma Komisyonundan görüş talep etme imkanı bulunmuyor.

Danışma Komisyonu kararları yayımlandıysa bunları öğrenme imkanı da bulunmuyor.

Mükellefler, kendilerine görüş makamı olarak muhatap tutulan GİB’den aldığı görüş (özelge) doğrultusunda işlem yaptıktan sonra aldığı görüş aleyhine raporların yazılması, hukuk güvenliğini, öngörülebilirliği ve idarenin bütünlüğü ilkesini zedeleyici noktalara gitme riski taşıyor.

Gelin bu ‘gölge’nin gücünü izah edin.

Editör: Ömür Ünver