Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün vefatının 83'üncü yıl dönümü dolayısıyla gerçekleştirilen anma töreninde, "Mustafa Kemal milletimizin istiklal ve istikbal mücadelesinin gerektirdiği her yerde bir fiil savaşmış mücadele etmiştir. Bununla kalmamış gelişmelerin arkasından değil önünden gitmek için  Avrupa'yı ve dünyayı yakından takip etmiştir. Şimdi biz ABD'de New York'ta Birleşmiş Milletler binasının tam karşısında, çaprazında Türkevi inşa ettik. Niçin inşa ettiniz diyenler çıkabilir. Ettik. Orada adeta birilerine de mesajımızı en güzel şekilde verdik. Gazi Mustafa Kemal'in bu serencamı bugünkü Türkiye'nin de yol haritasıdır. Türkiye bugün de Suriye'dedir, Libya'dadır, Kafkaslar'dadır. Türkiye bugün Avrupa'da ve dünyada öncü bir diplomatik mücadele yürütmektedir. Eğer bu ülkede Gazi'nin bölgemizi ve dünyayı kucaklayan siyasi diplomatik ekonomik askeri mirasına sahip çıkan biri varsa o da biziz" dedi.

Erdoğan, Atatürk'ün vefatının 83'üncü yıl dönümü dolayısıyla gerçekleştirilen törende konuştu. Erdoğan, özetle şunları söyledi: "Atatürk’ü anmak elbette önemlidir ama asıl olan Atatürk’ü verdiği mücadelenin izini sürerek gerisindeki sebepleri doğru tespit ederek anlamaktır. Ülkemizde dillerinden Atatürk’ün ismini düşürmeyen ama onu anlamak konusunda en küçük gayret bile göstermeyen bir kesim hep olagelmiştir. Bugün sizlerle Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün askerlik hayatı boyunca görevde bulunduğu yerler ile ülkemizin son dönemde faaliyetlerini yoğunlaştırdığı yerlerin şöyle bir karşılaştırmasını yapmak istiyorum. Mustafa Kemal akademideki eğitimi sonrasında yüzbaşı rütbesiyle 1905'te Suriye Şam'daki beşinci orduda göreve başladı. 1907'de Makedonya'daki üçüncü orduya tayin olduktan sonra hemen ardından 1908'de Libya Trablus'taki ilk görevinde gitti. Hatta 1909'daki İttihat Terakki Kongresi'ne Trablus delegesi olarak katıldı. Büyük savaş öncesi Avrupa'da bulunmak üzere, bazıları derler ki hiç yut dışına çıkmadı, ben şimdi  yurt dışına çıktığını söylüyorum, 1910 yılında  Fransa, İsviçre ve Hollanda'yı kapsayan bir gezi yaptı. İtalyanların Libya'ya saldırması üzerine 1911 yılında binbaşı rütbesiyle tekrar Trablus'a giderek 1912 Ekim'ine kadar süren gözünden ve kolundan yaralandığı tarihi bir mücadele yürüttü. 1. Dünya  Savaşı'nın arifesinde yarbay rütbesiyle bulunduğu  Sofya'dan Tekirdağ'da yeni oluşturulan 19. Tümen Komutanlığı'na atandı. Ardından başında bulunduğu 57. alayla destan yazdığı Çanakkale'ye geçti. Göğsündeki saate isabet eden şarapnelle yaralandıktan sonra 1915'in sonunda İstanbul'a  döndü. Görevlendirildiği 16. kolordu komutanlığında birliği ile birlikte Halep üzerinden Diyarbakır'a geçerek 1916 yılında Muş ve Bitlis'i Rus işgalinden kurtardı. İkinci ordu komutanlığındaki görevinden Alman generalle olan anlaşmazlığı sebebiyle istifa ederek 1917 sonunda İstanbul'a döndü. Velihat Vahdettin'in Almanya seyahatine eşlik ederken kendisini yakından tanıma imkanı buldu. Böbreklerinden rahatsızlandığı için  1918 Mayıs'ında bir müddet Viyana'da tedavi gördü. Sultan Vahdettin'in tahta çıkmasının ardından 1918'in Ağustos'un da 7. ordu komutanlığına atanarak Nablus'a geçti. Suriye'nin kaybedileceğinin  anlaşılması üzerine Halep'e çekildi. Mondros Anlaşması'nın ardından  Yıldırım Orduları Grup Komutanlığı görevine getirildi. İngiliz işgalinin ardından bu  ordu dağıtılınca İstanbul'a geri döndü. İstanbul'da yaptığı istişareler sonucunda Anadolu'ya geçerek milli mücadeleyi başlatmaktan başka çare kalmadığını gördü. Bu amaçla 9. ordu kıtaları müfettişi  unvanıyla Samsun'a doğru yola çıktı. Samsun'a ayak bastığı 1919 mayıs sabahından itibaren de hepimizin bildiği şanlı milli mücadele süreci başladı. Cumhuriyetin ilanıyla taçlanan milli mücadelenin her safhası da bu çizginin devamı ve tamamlayıcı olarak karşımıza çıkmaktadır. Her fırsatta önünde poz verdikleri ama içinde ne olduğunu bilmedikleri Nutuk'ta  cumhuriyetin kuruluşuyla birlikte ortaya konan üç hedef belirtilir. Yurdumuzu dünyanın en mamur ve medeni memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Milli kültürümüzü muhasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız.  Gazi'nin milletimize işaret ettiği istikamet işte budur. Laf değil icraat. Milli iradenin üstünlüğü temeli üzerine bina edilen yeni devletimiz yaşadığımız tüm badirelere rağmen 2000 yıllık devlet silsilemizin devamı olduğu da asla unutulmamıştır" sözlerini kaydetti. "Sadece ana hatlarıyla ifade etmeye çalıştığım Gazi Mustafa Kemal'in hayatı boyunca görev yaptığı  yerler ve verdiği mücadele ile cumhuriyetle ulaşmak istediği hedefler eminim sizlere de tanıdık gelmiştir. Dikkat edilirse Mustafa Kemal Libya'da Suriye'de Çanakkale'de Kafkasya sınırlarımızda, Mustafa Kemal Anadolu'nun her karış toprağında. Hani bize diyorlar ya Azerbaycan'da Suriye'de ne isin var, hani siz Kemalisttiniz Atatürk'ün yolundan gidiyordunuz?" diyerek sözlerine devam eden Erdoğan konuşmasının ilerleyen bölümünde de şunları ifade etti: "Dürüst değiller. İşte biz bu millet nerede ne yapılması gerektiğini gayet iyi biliyor yapılması gereken atılması gereken adımı da vakti saati geldiğinde atıyoruz. Velhasıl Mustafa Kemal milletimizin istiklal ve istikbal mücadelesinin gerektirdiği her yerde bir fiil savaşmış mücadele etmiştir. Bununla kalmamış gelişmelerin arkasından değil önünden gitmek için  Avrupa'yı ve dünyayı yakından takip etmiştir. Şimdi biz ABD'de New York'ta Birleşmiş Milletler binasının tam karşısında, çaprazında Türkevi inşa ettik. Niçin inşa ettiniz diyenler çıkabilir. Ettik. Orada adeta birilerine de mesajımızı en güzel şekilde verdik. Gazi Mustafa Kemal'in bu serencamı bugünkü Türkiye'nin de yol haritasıdır. Türkiye bugün de Suriye'dedir, Libya'dadır, Kafkaslar'dadır. Türkiye bugün Avrupa'da ve dünyada öncü bir diplomatik mücadele yürütmektedir. Eğer bu ülkede Gazi'nin bölgemizi ve dünyayı kucaklayan siyasi diplomatik ekonomik askeri mirasına sahip çıkan biri varsa o da biziz."

'Atatürk istismarcısı kesimle karşı karşıyayız'

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun büyükelçilere gönderdiği mektubu da hatırlatan Erdoğan şöyle konuştu: "Atatürk isminin arkasına sığınanlar ne yapıyorlar? Maalesef milletleri aleyhine hangi faaliyet varsa onun değirmenine su taşıyan, garip olmanın ötesinde çarpık bir Atatürk istismarcısı kesimle karşı karşıyayız. Düşünün ya bizi gibi Avrupa'ya şikâyet edenlerden bir şey olur mu? Batı'nın büyükelçilerine bizi şikâyet edenlerden bir şey olur mu? Sadece son günlerde yaşananlar bile bu çarpıklığın hangi boyutlara vardığını göstermeye yeterlidir. Türkiye bunda terör sorunu yaşadık, güya Gazi Mustafa Kemal'in kurduğu partinin başındaki zatın bunların hiçbiri için yabancı büyükelçilere Türkiye'nin çıkarını korumak adına mektup yazdığını hatta ima yollu bir cümle kurduğunu görmedik. Ama ülkenin en büyük yatırımını engellemek için tamamı yalan ifadelerle kendi iş insanlarımızı tehdit ediyor yetmiyor yabancılara mektup yazıp Türkiye'yi karşı ittifak çağrısı yapıyor. Gazi hayatta olsaydı emin olun bunları o partiden sopayla kovalardı. Gerçi bu partinin mevcut yapısı içinde Atatürk o partinin kapısından içeri sokulur muydu bilmiyoruz."
Editör: Ömür Ünver