MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, muhalefet partilerinin parlamenter sistem çalışmaları konusunda yaptıkları toplantıları hatırlatarak,  "Zillet ittifakını oluşturan partiler gün aşırı birbirlerini ziyaret ediyorlar, gidip geliyorlar, yoklama yapıyorlar, hava kokluyorlar. Ancak arka kapıda birbirlerine tuzak kuruyorlar. Bir yapmadıkları kısırlı, pastalı altın günleridir. Zannediyorum onları da gerçekleşecektir. Ne dedikleri bellidir ne de söyledikleri nettir. Muğlak ifadelerle gürültü ve gündem kirliliğine neden oldukları da alenen meydandadır" dedi.

Partisinin grup toplantısında konuşan MHP lideri Bahçeli,  özetle şunları kaydetti:

"Gençlerimizin taleplerini karşılamak, sitem ve şikayetlerini çözümle kesiştirmek siyasetin ana görevidir. Milliyetçi ülkücü gençlik, Türk gençliğinin kalp yağıdır. Bu gençlik bizim baş tacımızdır. Aynı zamanda analarımız, bacılarımız dua, huzur, güven, sevgi, saygı bağlarımızdır. Ana hakkı iman ve insanlık hakkıdır.

Bugün batı dünyasına hakim olan sosyal ve ekonomik mimari, bunun yanında değerler sistemi büyük çapta tatminsizliklere yol açmaktadır. İnsan gün geçtikçe sadece yiyip içen, insani ve vicdani felaketlere sessiz kalan, niçin var olduğunu, neden yaşadığını düşünmeye fırsat bulamayacak şekilde sürüp giden bir felaket döngüsünün içindedir. Bu döngü bizim semtimize uğramayacaktır.
MHP'ye atılan iftiraların, saldırıların, yaygınlaşan küresel tahammülsüzlüklerin gelişim ve ilerleyiş rotası titizlikle okunduğu takdirde bunların tesadüf olmadığı görülecektir. Milletsiz devlet, devletsiz millet projelerinin önündeki en büyük engel, milli devletler ve güçlü millet oluşumlarıdır. Bu nedenle küresel güçler, milli devletlerdeki yönetim iradesinin millet üstü birliklerle paylaşılmasını uzun süredir dayatmaktadır. Bu paylaşma egemen gücün lehine, mahkum milletin aleyhine gerçekleşecektir. Bu asimetrik yetki aslında milliyetçiliğin yükselmesinin bir dayanağıdır. Bu itibarla küresel aktörler açısından ülkelerdeki yükselen milliyetçiliğin kırılması, dil, din, etnik farklılıkların kaşınması, bunların üzerinden özerk veya fedaral devletler oluşturulması melun bir hedef olarak güncelliğini korumuştur. CHP, HDP, İP, DEVA, Gelecek Partisi ve irili ufaklı zillet partileri tembihli görevli ve taşeron siyasetin lekeli temsilcileridir. Zillet ittifakı, çözülme ve yıkım siparişini bedeli mukabilince almıştır. Egemen güçler kendi yayılmacı emelleri için milliyetçi perspektifle hareket ederken ellerini uzattıkları ülkeler için milliyetçiliği bastırmaya, karalamaya, kötü gösteremeye çalışmak gibi bir ikilimin dibindedir. Ancak maksadı ne olursa olsun küresel sömürünün önündeki en büyük engel milli devlet yapısı ve bu yapının temel taşı olan Milliyetçi hareket ve Cumhur İttifakı'dır. Bugün bütün insanlık çevre sorunundan ekonomi, terör, adalet, hastalık sorunlarına kadar ortak bir kaderi paylaşıyor. Bu ortaklık insanlık değerlerinin onur ve şerefinin ortak paydasıdır. Dünyayı daha yaşanır bir yer haline getirebilmek Afrika'dan Asya'ya, Amerika'ya kadar bütün insanlık için kaçınılmaz olmalıdır. Bu anlayış bir yönüyle Türk milletçiliğine düşen tarihi görev ve sorumlulukları da göstermektedir.

'Gün aşırı birbirlerini ziyaret ediyorlar'

Türkiye'nin önünü kesmek, ilerleyişini engellemek için tetikte bekleyen iç ve dış işgal cephesi, milli devletimizi, bekamızı, kimliğimizi, direncimizi sekteye uğratmanın hesabındadır. Milletimizin milli ve manevi mukavemet halkalarını kırınca sonuca ulaşacaklarını, Türkiye'nin milli devlet yapısını harabeye dönüştüreceklerini biliyor, zehir saçıyorlar. İşin özünde oynanan oyunun gizlenecek bir yanı kalmamıştır. Zillet ittifakının kurduğu kumar masasında kartlar açık oynanmaktadır. Bu masada hile vardır, densizlik vardır, dümencilik vardır, dalavere vardır, sahtelik vardır, hiyanetin daniskası vardır. Zillet ittifakını oluşturan partiler gün aşırı birbirlerini ziyaret ediyorlar, gidip geliyorlar, yoklama yapıyorlar, hava kokluyorlar. Ancak arka kapıda birbirlerine tuzak kuruyorlar. Bir yapmadıkları kısırlı, pastalı altın günleridir. Zannediyorum onları da gerçekleşecektir. Ne dedikleri bellidir ne de söyledikleri nettir. Muğlak ifadelerle gürültü ve gündem kirliliğine neden oldukları da alenen meydandadır. Bunlar güçlendirilmiş parlamenter sistem toplantıları için 3. kez bir araya gelmiştir. HDP'yi masa altında tutarak sözde bir uzlaşmaya vardıklarını açıklamıştır. Uzlaşma dürüst ve temiz bir siyaset anlayışıyla vasat bulur. Bunların neresi dürüst, düzgün, temizdir? Uzlaşmak için irade lazımdır. Terörist başı Turan Kalkan CHP'yi ikaz ederek diyor ki, HDP'nin çıkışı, bazı CHP'liler tarafından ters yorumlanabilir ama öyle değil. CHP'lilerin önünü kaçtı, irade kazandırdı. Bu bakımdan HDP'ye muhtaçlar. Bir terör örgütü ele başı aziz Atatürk'ün kurduğu partiye ayar veriyor, hizaya getiriyor, aba altından sopa gösteriyor. Buna karşılık bir tek CHP yöneticisi de kalkıp 'ey katil sen ne diyorsun' diyemiyor. Buna cesaret edemiyor. Bize gelince yalan yanlış konuşan CHP sözcülerinin ağızlarını bıçak açmıyor, korkuyorlar. İrade ve siyasi ikballerini terör örgütlerine bağlamışlardır çünkü. Bu bir rezalet değil midir? Biz boş yerine mi bunların maskesini indiriyoruz? HDP'yi bölücü söylediğimiz okkalı sözlerin cevabını Kandil'in CHP'si veriyor. Kendileri terör örgütünün boyundurluğuna girmişler haberleri yok! İP Başkanı bu aralar yine il ilçe gezen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı'nı Fatih'e benzetmiş, Kılıçdaroğlu'na çalım atmış, ters köşeye yatırmak için hamle üstünlüğünü kazanmaya çalışmıştır. Bir nevi anılan belediye başkanı, CHP Genel Başkanı muamelesi görmüştür. HDP takviyeli Kılıçdaroğlu da misilleme yaparak, İP Başkanı'nın Cumhurbaşkanı hayalini suya düşürmüş, tufaya getirmiştir. İP Başkanı yeni yönetim sisteminde yer almayan bir göreve mahkûm ve mecbur edilen bir zavallıdır.

'CHP Genel Başkanı'na soruyorum...'

Şimdi de güçlendirilmiş parlamenter sistem adında ne içerdiği meçhul, ne hedefliği meknuz bir çalışmayla meşguldür. CHP'nin 2-3 Ekim'de düzenlendiği Abant toplantısı, bir nevi zilletin tehlikeli yol haritasını açığa vurmuştur. Merak ediyor, Abant toplantısının tavsiyesi kimden geldi? Kripto damar mı dayattı, Pensilvanya'dan mı talimat alındı? Özerklik ve federasyon gayesi CHP'ye nüfuz etmiştir. CHP'nin gizli gündeminde anayasanın ilk 4 maddesini kaldırmak esastır. Sabıkalı bir milletvekili kalemiyle hazırlandığı anlaşılan demokratik muhalefetin anayasa değişikliği için izlenmesi gereken Kılıçdaroğlu'nun önsözüyle kaleme alınmıştır. Siz bakmayın bun önsözün sahibine, bunun gerisinde PKK'nın hain dokunuşu, siyasi bölücülerin iğrenç telkinleri bulunmaktadır. CHP Genel Başkanı'na soruyorum, kıvırmadan cevap vermesini bekliyorum: 1-Anayasadan Atatürk'ü çıkarmayı düşünüyor musunuz? 2-Anayasaya hakim olan Türk ismini tasfiye etmeyi planlıyor musunuz? 3-Türk vatandaşlığı kavramı yerine anayasal yurtseverlik, Türkiye yerine ülke, Türkiye devleti yerine Cumhuriyet, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yerine Türkiye Cumhuriyeti insanı kavramlarının getirilmesini amaçlıyor musunuz? 4-Demokratik muhalefet diyerek HDP'yi yanınızda yörenizde görüyor, kucak açıyor musunuz? 5-Terörist Demirtaş'ı hala savunuyor, ona elçiler yolluyor musunuz?

'Yüreğin yetiriyorsa konuş ve cevap ver'

Sayın Kılıçdaroğlu bu sorular gayet basittir ya evet diyeceksin ya hayır... Boş kağıt vermen halinde bütün sorulara evet dediğin anlaşılacaktır. Yüreğin yetiriyorsa konuş ve cevap ver. Korku edebiyatını bırak. Siyasi cinayet işlenebilir masallarını geç. Bir şey bilip söylemiyorsan adam değilsin. CHP'nin bir vekilinin 'Keşke Demirtaş cumhurbaşkanı seçilse' diyecek kadar gözünü ve gönlünü kararttığı herkesin bildiği bir beyanattır. HDP'nin sözde demokratik tutum belgesiyle CHP'nin ikinci yüz yıla çağrı beyannamesinin benzerliğini iddia eden de CHP'li bir vekildi. Bugünkü CHP yönetimi HDP'nin oyun uşağı haline gelmiştir, gazi Mustafa Kemal'in hatıra ve emanetleriyle yollarını ayırmıştır. PKK ile ittifak tüneline girmiştir.  İP ise bunların proje süsüne, zillet mezesine dönüşmüştür. 10 Ekim 2021 Pazar günü, Suriye’nin Azez’e bağlı Mare ilçesinden gelen acı bir haberle sarsıldık. Fırat Kalkanı Harekat Bölgesi’nde vatan evlatlarımız şehit düştüler. PKK/YPG’li teröristler tarafından Tel Rıfat’tan fırlatılan tanksavar roketler kahraman özel hareket polislerimize isabet etmiştir. Partimizin Adıyaman Merkez İlçe Başkanı Mehmet Doğan arkadaşımızın evladı Fatih Doğan kardeşimizle Elazığlı Cihat Şahin kardeşimiz maalesef şehit düşmüş, iki kahraman özel harekat polisimiz de yaralanmıştır. Yine geçtiğimiz Perşembe günü, Fırat Kalkanı Harekat Bölgesi’nde hainler tarafından yapılan hunhar saldırıda Samsunlu Deniz Piyade Sözleşmeli Erimiz Tayfun Özköse şehit olmuştur. Elbette acımız büyüktür, ama sorulacak hesabımız da büyüktür. Kahraman kardeşlerimin şehadetleri mübarek olsun. Allah rahmetiyle muamele etsin inşallah. Ailelerinin, silah ve mesai arkadaşlarının, milletimizin ve hepimizin başı sağ olsun. Ayrıca şu anda tedavi altında tutulan kardeşlerime de şifalar diliyorum. Kılıçdaroğlu taziye mesajı yayınlamıştır, ne var ki özne yoktur, saldırıyı kimin yaptığına dair en ufak bir ibare görülmemektedir. Sayın Kılıçdaroğlu, ‘onlar bize mi saldıracaklar’ dediğin PKK/YPG’li şerefsizler vatan evlatlarının kanına girmişlerdir. Korkma itiraf et, PKK’ya tek bir laf et, kaygılanma, bu seni sadece ve sadece insan yapar, milletimizin derdiyle dertlenen bir siyasetçi yapar. CHP böyle de, HDP nasıl peki? Özellikle iki gündür takip ediyorum, YPG/PKK’yı kınayan tek bir mesajlarını duymadım, aranızda duyanınız oldu mu? Milli acılarımızı paylaşan numune de olsa tek bir açıklamalarına şahit olanınız var mı? Kitabın ortasından konuşuyorum, HDP’yle ortaklık, şehitlerimizin kanının, analarımızın gözyaşlarının dökülmesine alçakça hizmettir. HDP’yle gelecek planlamak, siyaset denkleminde buluşmak Türk milletini kundaklamak, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü kurcalamaktır. CHP ile İP işte böylesi bir tezgahın gönüllü müdavimleridir. Bunlar yüz karasıdır, yürek sızıdır, demokrasi infazcısıdır.

'Anasının karnından doğmadı'

Pazar günü gerçekleştirdiğimiz analar bacalar kurultayında HDP'nin kapatılmasına yönelik ifadelerim, emperyalizmin ve terörizmin maşalarını epey rahatsız etmiş. Rahatsız olmasalar üzülürdüm, durum muhasebesi yapardım. Onları yalnızca rahatsız etmeyeceğiz, iki dünyada da ellerimizle yakalarından tutacağız. Bana demişler ki 'açılmamak üzere kapatman gereken senin kin ve nefret kusan ağzındır'. Siz bunu gidin de HDP'nin Diyarbakır binasında evlat nöbetindeki analara söyleyin de görelim. Bu bölücü ahmaklar nerede yaşıyorlar, hadiselere nereden bakıyorlar bilemiyorum. Benim ağzımı kapatacak bir babayiğit anasının karnından doğmadı. Kapanması ve kapatılması gereken, terörün siyaset uzantısıdır. Şehitlerimizin kanlarına sessiz kalırsak, canilerin suikastlerini alttan alırsak, bölücü ve terör faaliyetlerini 'aman sen de' diyerek görmezden gelirsek, onurumuzu, şerefimizi kaybetmiş oluruz. Biz şehitlerin hesabını soracak millet iradesinin temsilcileriyiz. Biz ihanetin kafasını ezecek, milli varlığımıza ve egemenlik haklarımıza can pahasına sahip çıkacak millet kudretiyiz. Biz Milliyetçi Hareket Partisi’yiz. Biz Cumhur İttifakı’yız. Herkes şerefi kadar, ederi kadar, haysiyet ve namusu kadar konuşursa, karşımızda siyasi bölücülerden, terör işbirlikçilerden ağzını açıp da bir şey söylemeye kimsenin hakkı olamaz. PKK/YPG tanksavar kullanıyor, güdümlü füze kullanıyor, envaı çeşit ve teknolojik düzeyi yüksek silahlara sahip bulunuyor. Bu silahları hangi odaklar veriyor? Teröristleri kimler eğitiyor, kimler donatıyor, hangi dost ve müttefik görünümlü ülkeler silahlandırıp üzerimize kışkırtıyor? ABD yönetimi, Türkiye’nin Suriye’deki varlığını ulusal çıkarı için olağanüstü tehdit olarak değerlendiriyormuş. Biliniz ki, karşımızdaki terazi milli sıkleti çekemez, artık böyle gelse de bu şekilde gidemez. Müttefik olduğumuz bir ülkenin PKK kamplarında aradığı nedir? Suriye’nin kuzey doğusunda yaptıkları nasıl izah edilmelidir? Tehdidin adını doğru koymak geldiğimiz bu aşamada zorunluluktur. Tehdit Türkiye’nin Suriye’deki varlığı değil, ABD’nin cinayet planları, ihanet senaryoları, terör örgütüyle eylem ve emel birlikteliği içine girmesidir. Buna dostluk diyen varsa beri gelsin, böyle dostluk düşman başınadır.

'En çok bedel ödeyen ülke Türkiye’dir'

Biraz önce de temas ettiğim gibi, milli devleti ve milli hassasiyetleri köreltmek için bir kampanya devrededir ve bu çerçevede ABD operasyon üstüne operasyon yapmaktadır. Mızrağın çuvala sığması mümkün değildir. ABD’nin besili canavarı DEAŞ, 8 Ekim Cuma günü, Afganistan’ın Kunduz vilayetindeki bir camiye dehşet veren bombalı saldırıda bulunmuş, çok sayıda din kardeşimizi katletmiş ve yaralamıştır. Bu kanlı olay Afganistan’ın henüz durulmamış ve dengeye kavuşmamış devlet ve toplum hayatını çok ciddi ölçülerde sarsmıştır. Dost ve kardeş ülke Afganistan’a taziyelerimi iletiyor, hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet, yaralılara şifalar diliyorum. Camiye bomba atmak inanılması mümkün olmayan ve ifadesi bulunamayacak bir vandallık, bir şeytanlıktır. ABD yönetimi, Türkiye’nin DEAŞ’la mücadeleye zarar verdiğini ileri sürüyor. Bu haksız ve hasmane iddianın ne denli asılsız, ne kadar temelsiz olduğunu en iyi onlar biliyor. Biliyorlar, ama itiraf edemiyorlar, çünkü işlerine öyle gelmiyor. NATO üyesi olup DEAŞ’a karşı en çok mücadele veren, en çok bedel ödeyen ülke Türkiye’dir. PKK’ya silah veren bellidir, Mehmetlerimizin, polislerimizin şehadetine çanak tutanlar bellidir. DEAŞ’ı, YPG’yi, PKK’yı kiralık tetikçi olarak kullananlar gün gibi karşımızdadır. Ve bunların dost olması, müttefiklik söylemleri eşyanın tabiatına aykırıdır. Dost dediklerimiz, adam olacak, mert olacak, hesapsız olacak, saygılı olacak, onurlu olacak, dürüst olacak, kendi çıkarlarını kolladıkları kadar bizim de çıkarlarımızı kollayacaklar. Terörle mücadelemizin önüne kim bariyer dikiyorsa, yolumuza kimler hendek kazıyorsa, egemenlik haklarımıza kim diş biliyor ve hançer sallıyorsa, işte onlar Türklüğün varlığına, Türkiye’nin bin yıllık kardeşlik müktesebatına kuyu kazan, Anadolu’dan çıkarılmamızın düşünü kuran ehli saliptir, öyle ki şehadet pahasına da olsa alayına birden direnmek farz-ı kifayedir, boynumuzun yegane borcudur.

'Zillet ittifakının hesaplarını elbette tarumar edeceğiz'

Milliyetçi Hareket, herkesin istediği ve arzuladığı gibi tanımlayabileceği, bir şablona sokabileceği bir parti değildir. Partimizin şerefli siyasi geçmişi, değişmeyen ilke ve inançları, kırılmaya uğramadan bugünlere taşınan siyasi çizgisi aziz milletimiz tarafından çok iyi bilinmektedir. Bizim devletle, Cumhuriyetle, milletle ve ortak değerlerle hiçbir devirde sorunumuz olmamıştır. Bunlara yönelik tehdit ve tehlikelerle ise her zaman sorunumuz olmuştur, bundan böyle de olacaktır. Biz bu hüviyetimizle alnı açık, başı dik olarak büyük Türk milletinin hizmetindeyiz. Türkiye’nin sorunlarına bakış açımızı ve hareket tarzımızı belirleyen temel düşüncelerin kaynağı budur. Bu konularda hiç kimsenin rehberliğine, uyarısına veya yol göstericiliğine ihtiyacımız yoktur. Değerleri çatıştırarak siyasi geleceğini kurtarmaya çalışanların, cepheleşmeleri siyasi varlık sebebi olarak görenlerin ve gerilim ortamından beslenenlerin şu hususu çok iyi anlamaları gerekmektedir: Milliyetçi Hareket Partisi Türkiye’nin milli birliğinin, toplumsal huzurunun, dayanışma ruhunun temel harcı, en emin güvencesidir. Türkiye’yi kamplara ayırarak çatışma ortamına davetiye çıkaranlara geçit vermeyecek yegâne siyasi güç Milliyetçi Hareket Partisi ile yaprağın dahi kımıldamadığı en ağır ve ümitsiz şartlarda fikri namus imtihanından şerefle geçmiş olan Türk milliyetçileridir. Gelişmeler, geçmişte yaşanmış olan kısır ve gergin tartışmaların önümüzdeki dönemde yoğunlaşacağının işaretlerini vermektedir. Biz bu tartışmalara Cumhur İttifakı olarak karşı koyacağız. Türkiye’de, etnik bölücülüğe statü ve kimlik kazandırmak maksadıyla devreye giren zillet ittifakının hesaplarını elbette tarumar edeceğiz. Anadilde eğitim, devlet yapısının yeni esaslara bağlanması, Anayasal teminat altında yeni bir ortaklık devleti kurulması, Türkiye’nin idari yapısının yeniden düzenlenmesi, genel siyasi af ve İmralı canisine özgürlük talepleri, etnik kimliklerle bölücü siyasetin kızışması ve yoğunlaşması karşısında Cumhur İttifakı olarak tek nefes, tek bilek, tek yürek olacağız. Sayın Cumhurbaşkanımızın sağlığı üzerinden polemik yaparak, yalan ve tezviratları yayarak aşağıların da aşağısına düşenlere and olsun itibar etmeyeceğiz. Bugün Türkiye’nin karşısına çıkartılan güvenlik ve bölücülük sorunu, özü itibariyle bir demokratik hak talebi, bireysel özgürlük, çoğulcu demokrasi ve siyasal katılım sorunu değildir. Bu sorun, etnik bölünmeyi amaçlayan silahlı terör sorunudur. Türkiye’de farklı kökene mensup vatandaşlarımızın tümünü kapsayan bir sorun değil, tahrik ve terörün beslediği bir siyasi ayrılıkçılık sorunudur. Bölücü mihrakların nihai hedefi, Türk milletinin kardeşliği, devletin kuruluş esasları, siyasi yapısı, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüdür. Çok kültürlülük, mozaik edebiyatı, Anayasal yurtseverlik, demokratikleşmenin ve çağdaşlaşmanın gereği gibi klişeler, bu hain emellerin maskesi, bölücülük ticaretinin ambalajlarıdır. Bu gerçekler ortadayken, etnik bölücülük ve siyasi ayrılıkçılık sorununa, meşru bir kimlik, hak ve özgürlük sorunu etiketinin yapıştırılmasının yegane amacı, sorunun bu şekilde tanımından hareketle çözüm esaslarının da siyasi bir zemine oturtulmasıdır.

'PKK’nın siyasi talepleri ve eylem planı'

Yapılmak istenen, etnik bölücülüğün siyasi bir sorun olarak siyasi süreçlerle çözümü için uygun bir ortam yaratılması, bunun siyasi ve toplumsal altyapısının hazırlanmasıdır. Bu siyasi senaryonun sahneye konulması mümkün olabilirse, PKK’nın siyasi talepleri ve eylem planı, bu süreçte demokratik ittifak platformu haline getirilecektir. CHP’nin hedefi budur, İP’in hedefi budur, HDP’nin hedefi budur, siyasi hayatı döneklikle geçenlerin gayeleri budur. Devletimiz, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün liderliğinde verilen muhteşem bir bağımsızlık ve kurtuluş mücadelesi ile aziz milletimizin iradesiyle kurulmuştur. Büyük milletimizin değer ve ülküleri ise 98 yıl boyunca varlığında ruh ve anlam bulduğu Cumhuriyetimizin himayesi ve koruması altında şekillenmiş ve yükselmiştir. Milliyetçi Hareket Partisi, Türkiye’de birlik ve beraberlik içerisinde toplumsal barışın, refahın, huzurun ve güven ortamının kalıcı olarak tesis edilmesini arzulamaktadır. Bu hedefe ise demokratik rejimin bütün kurum ve kuralları ile sağlıklı işleyebilmesi şartıyla, demokrasiyi özümsemiş bir kavrayışla, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi vasıtasıyla ulaşılacağına inanıyoruz. Milletin temsili ve devletin korunmasında, bu iki vazgeçilmez değerin birbirini tamamlayarak mutabakatında üzerine düşen her sorumluluğu yerine getirmeye kararlı olan Cumhur İttifakı için yüksek hedeflere ulaşmak bir milli görev ve vatan borcudur. Hiç kimse boş yere hayal kurmasın, boşuna heveslenmesin. Bu millet biziz, bu devlet biziz, bu vatan biziz, istikbalin mimarı da bizler olacağız. Türkiye’nin geleceğinin en büyük teminatı, cepheleşme, kamplaşma ve kutuplaşmalara son vermek, terörün kökünü kazımak, ortak milli ve manevi değerler etrafında birleşmek, kenetlenmek ve kucaklaşmaktır. Bizim gönlümüzde herkese yer vardır. Bizim muhabbetimiz her insanımızı kavramaya ve kuşatmaya yetecektir. Türkiye’nin ve Türk milletinin geleceğini her mülahazanın üstünde tutuyoruz. Türkiye Cumhuriyeti devletini kuruluş ilkeleri, siyasi yapısı ve milli ve manevi değerleriyle sonsuza kadar yaşatmaya ve bu uğurda gerekiyorsa her bedeli seve seve ödemeye hazırız, buna da yeminliyiz."
Editör: Ömür Ünver