“Devrimci olan sadece gerçeğin kendisidir.” der Gramsci. Bu coğrafyanın en büyük gerçeği ise annelerdir. Zira, yaşanan olumsuz ülke gerçeklerinin ilk hırpaladığı da onlardır.. Çocuğuna; gıda, ilaç alamayan, eğitimini devam ettiremeyen bir annenin hüzün girdabı hiçbir şeyle ölçülemeyecek acı bir gerçeklik içerir.. Yıkımdır ve altında kalan annenin; ruhudur, yüreğidir, bedenidir.. Fren tutmaz bir ekonomiyle sallandığımız şu günlerde, diğer bir olasılık olası seçim.. Havada seçim kokusu varsa, en popüler argümanlar olan sosyal/ekonomik tüm ilişkilerde havada uçuşan vaatler de vardır.. Hava ne kadar sisli olursa olsun, yeni bir şey, umutkardır.. Oysa; umut sanılanın aksine; yorucu ve zamanla zehirleyicidir.. Kimse gerçeklerle sarsılmak istemiyor. Boş vaatlere kanmak daha kolay geliyor.. Ben bugün cümlelerimi kıssadan hisseler ile devam ettirmek istiyorum.. Öyledir ya, sizin on milyon cümle ile anlatamadığınızı, bir iki paragraf anlatır.. Hikaye bu ya.. Kral, dondurucu bir kış mevsiminde gecenin soğuğunda nöbet tutan bir muhafıza sordu: -Üşümüyor musun? Muhafız: -Ben alışığım kralım dedi. Kral: -Olsun, sana sıcak tutacak elbise getirmelerini emredeceğim, dedi ve gitti. Ancak bir süre sonra emri vermeyi unuttu.. Ertesi gün duvarın yanında muhafızın soğuktan donmuş cesedini gördüler ama muhafız duvara bir şeyler karalamıştı.. Duvarda şunlar yazıyordu: “Kralım soğuğa alışkındım, fakat senin sıcak elbise vaadin beni öldürdü! “ Türlü vaatlerle,  insanı bekleterek bir umuda bağlayarak kesinlikle imtihan etmeyin. Çünkü insan, bekletildikçe değişir. Beklettiğiniz kişi hakkınızda telafisi imkansız olumsuz düşüncelere girer. Önce umudu öksürürsünüz. Ardından; sevgi, saygı, güven ölür.. Dostluk ölür.. Muhabbet ölür..!! Bu sefer yapmayın.. Konjonktür neye gebe bilmiyorum.. Bildiğim.. Sağlıksız yönetimlerin, sancılı süreçlerindeyiz.. Tüm halk ki, artık; 13 yaşında çocuktan, 80 yaşında bir teyze kadar; göz, kulak, kalp.. Ekonomi ile ve kaygı ile atıyor.. Doğrudur.. Bu kaygı toplumun % 20’sini bilemediniz % 25’ini kapsıyor.. Geri kalan herkes ya memnun, ya kendine dokunulmadığı için şükürde.. ​Ama ben, bir gazeteci, edebiyatçı olarak kendimi toplum gerçeklerinden sıyıramayacak kadar sorumlu hissediyorum ve %20‘nin de sesinin duyurulmasını hak görüyorum.. Muhalefet, sağlıksız yönetimlerin doğurduğu sonuçları, aynı argümanlarla, sataşma, laf sokmayla değil gerçekleri ifşayla muhalefet olabilir.. Aksi takdirde, boş telaş, boş kaygı, boşa giden nefesle yetinir.. Artık, anlamayanla tartışma değil, çözüm odaklı strateji istiyor halk.. Dedim ya bugün kıssadan hisseler ile anlatacağım derdimi: Hikaye işte.. Kurt ile eşek tartışıyorlarmış. Kurt: Çimen yeşildir. Eşek: Çimen sarıdır. Sonunda konuyu orman kralı aslana anlatmışlar.. Aslan kurda bir ay hapis cezası, eşeğe de özgürlük kararı vermiş. Kurt şaşkınlıkla aslana yaklaşmış ve sormuş: Hakikaten sende çimeni sarı mı görüyorsun? Aslan: Hayır, çimen yeşildir. Kurt: O halde neden bana bir ay hapis cezası verdin? Aslan: Eşekle tartıştığın için.. Her şeyi geçtik.. Toplumun, şiddetli bir güven iklimine ihtiyacı var.. Bu sanayicisinden, rençperine kadar.. Hepimiz biliyoruz ki.. Olası bir iktidar değişimi gerçekleşse bile son derece yıpranmış bir ülke devralınacak.. Artık, boş tartışma ve sataşmalar bu halka güven vermiyor.. Endişe ve kaygıları ortadan kaldıracak geleceği inşa edecek stratejilere ihtiyacı var insanların.. Siyasisi.. Siyasetçisi.. İktidarı.. Muhalefeti.. Artık.. Bu halka boş umutlar vaat etmeyin.. Gerçeklerle sarsın.. Halk, gerçeklerle baş edebilir.. Ama, Boş umutlara direnecek gücü kalmadı.. Yenilir..

Editör: Ömür Ünver