İnsan da arada kendisini nadasa bırakmalı… Zaten bu dönemde kendini bırakmaktan daha kolay bir şey yok aslında. Tam kapanmaydı, biraz açılmaydı, yarım adaptasyondu, hafif geçişti derken yaklaşık bir buçuk senedir bu virüsün hayat tarzını benimsemeye başladık hatta ona uyduk. Covid 19 bizi içten içe ele geçirirken birtakım sistemlerin de normalleşme sürecini hızlandırdı. Daha önceki yazılarımı okuyanlar bilir buluşmalar sosyal ağa sığmaya başladı ne dediler Tinder, toplantılar aynı şekilde devam etti ne oldu Clubhouse, spor hocaları bir anda Youtube’da aktivasyonlarını artırdılar nelere girdik online ders. İnsanlar işsiz kalacak, robotlar dünyayı ele geçirecek derken insanlar robotik kodların altında ne varsa onları uygulamaya başladı ve evet robotlar dünyayı ele geçirdiler. On beş senedir görmediğim ilkokul arkadaşımın iki sene önceki yaz tatilinin her detayını öğrenebiliyorum sağ olsun robotlaşma. Sen gel de bunu mutfaktaki kahve makinesine ya da komut verdiğin süpürgeye anlat. İlgilenmezler ki… Robotların bununla bir alakası bir ilgisi yok. Yeni çağın robota dönüştürdüğü bizler net duygularımızdan da arınamadığımız için insan-robot arası tuhaf bir canlıya dönüştük. Neydi onlar cyborgler mi? Karanlıkta parlayan tepe gözlerimiz, mekanik kollarımız yok ama bizler de hafif hafif sibernetik organizmalar olmaya geçiş yaptık. Bir sosyal medya hesabıyla mı? Evet bir sosyal medya hesabıyla. Öyle başladı her şey, önce kendimizi sosyal medyada gösterebilme, varlığımızı kanıtlama ihtiyacımızla sonra bunu iki boyutlu bir hale getirmekle sürdü. Online alışveriş yapmayanı sıradan değil çağ dışı bulmaya başladık. Virüs tamam da ben elmayı görerek almak istiyorum. Ah işte bu hızlı geçişin bana katamadıkları ve katabildikleri… Normal bir kalemle, normal bir kâğıdın üzerine yazı yazma becerimi zayıflatmışım elimde ya bilgisayara klavyesi ya da telefon olduğu için en sevdiğim şeyi kalem kullanmayı resmen yavaş yavaş unutmuşum. Klavye kullanmayıp dikteye geçersem diye ödüm kopuyor ama kopacak kadar da korkmamam gerektiğini hatırlatıyorum kendime çünkü bir gün o dikteye de geçeceğim. İnsan böyle gelişimlerin bir şekilde içinde buluyor da kendisini insan olabilmenin zayıfladığını görünce o değişimleri kabullenmek istemiyor. Bu ilgi çekme arzusu, sosyal medyanın yarattığı kusursuz insan derken ne saçma bir nesil olduk farkında mısınız? Sabah programlarında Tiktok’tan sevgili bulup kocasını, köyünü terk eden teyzeler var ya! Tiktok kullanmasına mı yanayım, yaşadığı hayattan bu vesileyle nefret ettiğini fark etmesine mi? Kadınlar değil tabii ki sadece erkekle de bu batağın içine düşmüş durumda. Tinder’da arkadaşımızın eşine rastladık. Evliyim ama bitmek üzere yazmış biyografisine, işte dört hafta önce çocukları oldu mutsuz evliliklerde hep çocuk olmalı zaten =) Ben ekran kaydını gördüm, Tinder, Tiktok vb programların ne derece beni gerdiğini hazır fırsatı gelmişken söyleyeyim. Bir süre daha bu programlar kalır sonra gider diyorum bir bakıyorum birisi daha gündem olmuş. Köylümüzden, şehirlimize, sosyetemizden, fenomenimize reality show ve program konusunda zaten kaosun sınırını zorlarken bir de bunu sosyal medyada görmeye alışıyor olmamız ne kadar hızlı gelişti. İşte Benim Stilim diye bir yarışma vardı hatırlar mısınız? İlki çok tutunca ikincisini de yaptılar derken oradan çıkan kızlar elbette çeşitli şekillerde ünlü oldular. Bir tanesi geçenlerde hortlamış. Evet bunlar ölü ekranın, karanlık yüzünün dadanmış hayaletleri gibiler. Gündemde kalacak bir yetenekleri, gelişimleri ve alt yapıları olmadığı için mütemadiyen bir sansasyon yaratıp, uyduruk hikayelerle bir şekilde hayatımıza giriyorlar. Hakan Sabancı’yla muhtemelen tek gecelik bir macera yaşadıktan sonra kendisini özel hissedip hemen sosyal medyada paylaşma ihtiyacı duyan kızımız durumun bir geceden fazlası olmadığını görünce de kafayı yiyerek her yere yazmış. Bir iki hızlı dedikodu sitesine de kendisinin bu saçma haberleri ilettiğini düşünüyorum çünkü bu kızımızın herhangi bir şekilde Yalova Kaymakamlığı’nın kapısından bile geçecek bir şöhreti olduğunu sanmıyorum. Kimse seni takmayacak zorlama yani. E bir kere radara girdi, magazinin de öldüğü bu günlerde hemen topu doksana takma derdinde. Duramıyor, bünye durmuyor. Başka bir saçmalıkla daha gündeme gelme ihtiyacı onu her gece uyumadan önce kaşıyor. O da magazin sitelerini kaşıyor. Ünlü magazincilere sataşıyor, sağa sola sataşıyor, olmuyor. Baktı ki böyle olmayacak hemen bir meleğe dönüşüyor. Size iş bulurum! Para veririm! Kitap veririm! Bakın Thodex’in nice canlar yaktığı şu günlerde bu kızında bir tür ponzi skandalı olduğunu düşünüyorum ben. Güveni, Sabancılarla takılıyorum buralara yabancı değilim diyerek kurmaya çalıştığına da eminim. Devletin on günde beş bin küsur insanı da işe sokmadığını tahmin ediyorum. Öyle uyduruk sosyal medya hesaplarında paylaşılan uyduruk storylere de çok inanmış olduğunun farkındayım ama önce organik takipçi ve beğeni arasındaki uçurumlara bakıp şu tiplere prim vermemeniz gerektiğine inanıyorum. Bir gecelikte olsa, bin asırlıkta olsa ilişki yaşadığı adama sayende altı yüz yirmi sekiz bin lira kazandım, senin de bu aşamada görevin bitti yazan bir kadının amacının gündeme başka bir şey için gelmek istediğine etimden kemiğimden ne kadar eminsem o kadar eminim. Bu kızı bir gün saçma bir Orta Avrupa ya da Balkan ülkesinde tutuklanmış görebiliriz diye düşünüyorum. Çünkü suçlu iadesi olmayan ülkelere gidecek kadar büyük bir vurgun yapacak zekada da olduğuna inanmıyorum. Siz siz olun, bu zor dönemlerde her ne şekilde sizi ve hayatınızı yükselteceği vaadiyle gelen kimsenin pençesine düşmeyin. İnanın dünyada çalışmaktan daha kolay ve onurlu bir şey yok. Kolay kazanılanın kolay gittiğini aklınızın bir köşesinden çıkartmayın ve bu dünyada paradan daha önemli bir şey olmadığını düşünen herkesle iletişiminizi sınırlandırın. Herkese mutlu tam/yarı/eh işte/belki kapanmalar dilerim. Yazılar devam edecek, takipte kalın…

Editör: Ömür Ünver