Ankara Sanayi Odası Başkanı Nurettin Özdebir, geçen hafta yapılan Para Politikası Kurulu sonucunda politika faizinin yüzde 19 seviyesinden 100 baz puanlık azalışla yüzde 18 seviyesine indirildiğini hatırlatarak, 'Merkez Bankası'nın faiz indirimi gerekçelerinden birisi olan, 'parasal duruşun sıkılığı ticari kredilerde öngörülenin ötesinde daraltıcı etki yapmaya başladı' ifadesi doğru olmakla birlikte, enflasyon eğilimlerinin bozulduğu ve enflasyon beklentilerinin kötü olduğu bir ortamda, faiz seviyesi düşse dahi üretim ve yatırım açısından hızlı bir etkinin olacağını zannetmiyorum. Ayrıca, Merkez Bankası'nın önümüzdeki toplantılarda alacağı kararlar da önemli bir belirsizlik olarak karşımızda duruyor. Bu süreçte, Merkez Bankası'nın para politikasında öngörülebilirliği olan bir politika tercihini ortaya koyması gerektiğini düşünüyorum" dedi.

  Ankara Sanayi Odası (ASO) Eylül ayı meclis toplantısı yapıldı. Toplantıda konuşan, ASO Başkanı Özdebir, küresel ekonomilerde yeniden belirsizlik algısının arttığı bir sürece girildiğini belirterek, "Pandeminin ortaya çıkardığı yeni varyantlar ile vaka ve ölüm sayılarındaki artış, bunun yanı sıra merkez bankalarının önümüzdeki dönemde atacağı adımlar risk algısını arttırarak, belirsizliğe neden olmaktadır. Muhtemeldir ki çok yakın bir zamanda ABD ekonomisinde başlayacak varlık alımları azaltımı, riskli varlıklardan çıkışa yol açıp, gelişen ekonomilerde portföy yatırımlarının tersine dönmesine neden olacaktır. Bu durum, diğer taraftan yerli para birimlerinde baskı yaratarak, ülke ekonomilerinde hem enflasyon hem büyüme hem de faiz tarafında olumsuz etkileri beraberinden getirecektir. Yurt içinde ise, yüksek faiz, yüksek döviz kuru, yüksek enflasyon ve yüksek işsizlik olgularını bir arada yaşadığımız zorlu bir süreçteyiz. Hepimizin bildiği gibi yüksek faiz ortamında özel sektörün yatırım imkânları azalırken dışlama etkisi ile de üretim kabiliyetleri azalmaktadır. Hep ifade ettiğim gibi kalıcı ve sağlıklı bir büyüme için üretmek zorundayız. Bunu için de sürdürülebilir bir enflasyon ve faiz düzeyinde Türkiye ekonomisine olan güvenin tesis edilmesi çok önemlidir diye konuştu.

'Hızlı bir etkinin olacağını zannetmiyorum'

Konuşmasında, üretimde yaşanan sıkıntılara ve yüksek enflasyona da değinen Özdebir, Para Politikası Kurulu'nın geçen hafta aldığı faiz düşürma kararına dikkati çekerek, şunları söyledi: "Geçen hafta yapılan para politikası kurulu sonucunda politika faizi yüzde 19 seviyesinden 100 baz puanlık azalışla yüzde 18 seviyesine indirilmiştir. MB'nın faiz indirimi gerekçelerinden birisi olan, 'parasal duruşun sıkılığı ticari kredilerde öngörülenin ötesinde daraltıcı etki yapmaya başladı' ifadesi doğru olmakla birlikte, enflasyon eğilimlerinin bozulduğu ve enflasyon beklentilerinin kötü olduğu bir ortamda, faiz seviyesi düşse dahi üretim ve yatırım açısından hızlı bir etkinin olacağını zannetmiyorum. Ayrıca, Merkez Bankası'nın önümüzdeki toplantılarda alacağı kararlar da önemli bir belirsizlik olarak karşımızda duruyor. Bu süreçte, Merkez Bankası'nın para politikasında öngörülebilirliği olan bir politika tercihini ortaya koyması gerektiğini düşünüyorum. Merkez Bankası'nın faiz indirimine odaklanmaktan ziyade enflasyona odaklanmasının ekonomi açısından daha sağlıklı olacağına inanıyorum. Merkez bankasının ekonominin kurallarına göre faiz düşüşüyle gevşek bir para politikasına geçiş sinyali gibi gözükse de, diğer taraftan zorunlu karşılık oranı ve reeskont ile ilgili yapmış olduğu daraltıcı politika tercihleri ile bir nevi para politikası tercihinde bir dengelenme sağlamıştır. Diğer yandan faiz kararı ile birlikte Türk Lirası son yıllardaki en düşük seviyesine geldi. Ayrıca, kur şoku ile kurların yükselmesi ithalat maliyetlerini de olumsuz yönde etkiliyor. Kur artışları ithalatı azaltıp ihracatı arttırıyor. Lakin, kur artışı ile ihracat ivmelense de bu artışın etkisi kalıcı olarak gerçekleşmiyor. Kur artışı ile ortaya çıkan ihracat artışı, yüksek enflasyonla ihracatçının karlılığını azaltıyor. İhracatta rekabet üstünlüğünü sağlayan tek faktör kur artışları değildir. Kur ile bir yere kadar avantaj sağlarken, rekabetçi bir ihracat yapısına kavuşmak için, faktör verimliliği, üretim faktörlerinin kalitesi, doğru ve uygun sanayi politikası, yerli ara ve sermaye malı kullanımı, öngörülebilirlik ve ölçek faktör gibi unsurlarla ancak gerçek anlamda rekabetçi bir yapıya ulaşılabilir. Diğer taraftan, katma değer zincirinin yarısında, malı ihracat etmek yerine nihai ürün haline gelmiş mal satışı olarak yönetebilmemiz gerekir. Bu hem yüksek katma değer yaratmaya imkân verirken diğer taraftan da ara malı teminindeki sıkıntıları da ortadan çıkaracaktır. Türkiye'nin ekonomik kazanımlarını devam ettirmek ve üst gelir seviyesinde bir ülke olmak için şimdiye kadar başardıklarının ötesine geçebilmesi gerekiyor. Burada yapılması gerekenler de bellidir: Daha fazla teknolojik yatırım, verimlilik artışıyla desteklenen bir büyümeyi devam ettirmek, inovasyonu teşvik etmek ve iş ortamını daha rekabetçi ve çekici bir hale getirmek."
Editör: Ömür Ünver