İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Soyer bir yerel yönetici, bir insan olarak sığınmacılara kayıtsız kalmayacağını belirterek, "Burada yaşadıkları sürece hayatlarını iyileştirmek için her şeyi yapacağım" dedi.

Gazeteduvar'dan Nergis Demirkaya ile yapılan röportaj şöyle: Türkiye bir yandan orman yangınları ve sellerin yol açtığı çok sayıda can kaybına neden olan afetlerle mücadele ederken, diğer yandan sığınmacı sorunu üzerine tartışmalar alevleniyor. Arka arkaya yaşanan afetleri küresel iklim değişikliğinin semptomları olarak değerlendiren İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer, Türkiye’de 'iklim bakanlığı' kurulmasının kaçınılmaz olduğunu söylerken İzmir’de bir ilk olan İklim Daire Başkanlığı'nın da tüm büyükşehir belediyelerinde açılması gerektiğine dikkat çekiyor. CHP içinde farklı görüşlere de neden olan sığınmacılarla ilgili tartışmaya da değinen Soyer, bir yerel yönetici, bir insan olarak kayıtsız kalamayacağını belirttiği konuda, "Ben 'flamingoların da başkanıyım' dedim. Flamingolara sahip çıkarken onlara sahip çıkmayacak mıyım! Burada yaşadıkları sürece onların hayatını iyileştirmek için, konforlarını sağlamak için her şeyi yapmaya devam edeceğim” dedi. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Soyer Ankara’da bir grup gazeteci ile bir araya geldi. Soyer’in orman yangınları ve seller, küresel iklim değişikliği, sığınmacılar gibi güncel konularda değerlendirmeleri özetle şöyle oldu: 200 ORMAN KÖYÜNE YANGIN KİTİ DAĞITILACAK: Biz 2 yıl önceki yangın felaketinden büyük ders çıkardık. Açtığımız kampanyada toplanan para uçak almaya yetmeyince 60 tanker alıp orman köylerine dağıttık. Son yaşanan yangınlardan ikisi tanker verdiğimiz köylüler tarafından söndürüldü. Şimdi su tankı, jenaratör, pompa ve yanmaz yangın hortumundan oluşan, maliyeti 17 bin lira olan kitler hazırlıyoruz. Yaklaşık 200 orman köyüne eylül ayı içinde dağıtacağız. Yangına ilk anda müdahale çok önemli. Büyüdüğü anda tutmak mümkün değil. 30 kadar yangını en başta müdahale edebildiğimiz için durdurduk. TÜRK HAVA KURUMU İLE PAZARTESİ GÖRÜŞME YAPILACAK: Uçak olmaması kabul edilecek bir şey değil. THK Başkanı davet etti, 11 büyükşehir belediyesinden bürokrat arkadaşlar pazartesi günü bir heyet olarak gidecek. Biz THK uçaklarının bakımı, tamiri, akaryakıtı, personel istihdamını üstlenmek istiyoruz. Biz yapalım, THK kullansın, kullandırsın. Tutumları pazartesi belli olacak. 'Hayır, biz yaparız' diyebilirler. Buna da faydamız olursa ne güzel. İKLİM BAKANLIĞI KURULMALI: İklim krizi entelektüel bir muhabbet konusu olmaktan çıktı. Isısı 1 derece artan yerküre artık hasta. Yangınlar seller, hortum, tsunami, kuraklık… Bunların tamamı hastalığın semptomları. Pandemi de iklim krizinin semptomlarından biri. Küresel iklim değişikliği, kuraklık, su krizi nedeniyle göçler yaşanabilir. Suriye savaşının altını eşelendiğinizde dahi kuraklık ve su savaşı görürsünüz. Bunlara bütüncül bakılmazsa sonuç alıcı çözüm üretilemez. İklim krizine karşı yeni bir siyaset diline ihtiyaç var. Aksi takdirde hayat ıskalanacak, bedeller daha ağır olacak. Mesela bir iklim bakanlığı kurulmak mecburiyetinde. Büyük bir belayla karşı karşıyayız. DSÖ kitlesel ölümler olacağını söylüyor. Geçen hafta Pakistan’da bir şehir 52 dereceyi gördü. Sibirya’da 1 milyon hektarın üzerinde alan yandı. Türkiye ise hala 2015 BM Paris İklim Anlaşması'nı imzalamadı. Bu kabul edilemez bir aymazlık. TÜM BELEDİYELER İKLİM DAİRE BAŞKANLIĞI KURMALI: İzmir Büyükşehir Belediyesi bünyesinde toplum sağlığı, deprem-afet daire başkanlığı ve iklim değişikliği daire başkanlığı olmak üzere 3 yeni daire başkanlığı kurduk. Genel Başkan'a arz edeceğim. Tüm belediyelerimizin iklim değişikliği daire başkanlığı kurması lazım. Bizim daire başkanlığı çöplerin ayrıştırması, yenilenebilir enerji kaynaklarının uygun mecralarda kullanılması, bunun farkındalığına dair eğitimlerin verilmesi ile ilgili çalışma yapıyor. Sadece İzmir Büyükşehir Belediyesi'nde var ama bütün büyükşehir belediyelerinin kurması lazım. Sadece yerel yönetimlere de bırakılmamalı. O nedenle Genel Başkan'a da bakanlık kurulması gerektiğine dair de bir öneride bulunacağım. SIĞINMACI SORUNUNU İKTİDAR YARATTI, BİZİM SORUNUMUZ BUNUN KURBANLARIYLA DEĞİL: İzmir’de 148 bin Suriyeli var. Kent Adaleti Şube Müdürlüğü kurduk. Amacımız İzmir’de yaşayan mültecilerin hayatını kolaylaştıracak çözümler üretmek. Baro ile yaptığımız anlaşmaya göre bir avukatın bulunduğu otobüs mahallelere gidiyor. Kadınlar, mülteciler, dezavantajlı kim varsa onlara adalet arayışında destek olmaya çalışıyoruz. Çocuklara Türkçe öğretmeye çalışıyoruz. Sığınmacılar konusunda açık kapı politikası yanlıştı. Bunu iktidar üretti. Ancak bu yanlış uluslararası düzeyde çözülecek bir meseledir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun çok güzel bir tweeti vardı, “Bizim sorunumuz bu sorunu yaratanlarla, bu sorunun kurbanlarıyla değil” diyor. Tüm kalbimle katılıyorum. FLAMİNGOLARA SAHİP ÇIKARKEN ONLARA (SIĞINMACILARA) SAHİP ÇIKMAYACAK MIYIM!: Benim bu konuya bir yerel yönetici, bir insan olarak kayıtsız kalmam, seyirci kalmam mümkün değil. Oturduğum koltukta çözüm üretmek zorundayım. Günü gelir memleketlerine güle güle gitsinler. Ama burada kaldıkları sürece, ne zaman gidecekler, nasıl gönderirim, suyunu iki misline çıkarayım gibi bir şey yapmam. Ben İzmir’de yaşayan herkese, sadece onlara da değil… Ben “flamingoların da başkanıyım” dedim. Flamingolara sahip çıkarken onlara sahip çıkmayacak mıyım! Burada yaşadıkları sürece onların hayatını iyileştirmek için, konforlarını sağlamak için her şeyi yapmaya devam edeceğim. Şimdi başka bir tehdit var. Afgan göçü ile yüz yüzeyiz. Afganlarla Suriyeliler farklı. Taliban ciddi güç kazanıyor. Onun güç kazandığı şehirlerden insanlar kaçıyor. Eskiden sadece ekonomik nedenlerle kaçan Afganlar şimdi siyasi nedenlerle de kaçıyorlar. Eskiden transit geçiş için kullandıkları Türkiye şimdi hedef noktası. Suriyeliler çocuklarıyla kaçıp geldi. Biz kapılarımızı açtık onlara. Bunu yanlış bulsam da bu benim için mücadele edilmesi gereken bir sorun. İZMİR’DE HER BİNAYA DEPREM KARNESİ ÇIKACAK: Belediye bünyesinde deprem dairesi kurmuştuk. İyi ki kurmuşuz. 50 bin kişinin dışarıda kaldığı depremde 30’uncu gün son çadırı söktük. 1 ay içinde her şeyi yaptık. Şimdi “bir daha deprem olursa nasıl başa çıkacağız” diye çalışıyoruz. İnşaat Mühendisleri Odası ile anlaşma yaptık. 33 bin 100 konut için 160 ekip kurduk. İzmir’de her binanın bir deprem karnesi güvenlik karnesi olacak. Ayrıca ODTÜ, Yüksek Teknoloji ve Çanakkale 18 Mart Üniversitesi öncülüğünde 10 üniversiteden 48 akademisyenin yer aldığı bir ekip kurduk. Protokoller imzalandı, çalışma başladı. Türkiye’nin en büyük fay araştırmasını yapıyoruz. İzmir’in merkezinden başlayarak, 200 km çapında kenti etkileyecek tüm fayları inceleyecek çalışma 24 ay sürecek. Bittiğinde İzmir ile ilgili muazzam bir röntgen çıkacak. İZMİR’DE HÜKÜMETİN 1 METRE METROSU YOKTUR: Hükümetin Türkiye’nin her yerinde metrosu vardır, İzmir’de 1 metre metrosu yoktur. 1 milyar 70 milyon euroluk Buca Metrosu projemiz İzmir’in en büyük projesi. 4 bankanın yer aldığı 490 milyon euroluk konsorsiyum oluşturduk. 3.20 faizle, 15 yıl vadeli Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bir belediyenin aldığı en düşük faizle kredi aldık. Eylülde yer teslimini yapacağız ve iş başlayacak. Daha sonra araçlarla olan kısmına bakacağız. Bu İzmir’in finansal gücünü göstermesi açısından önemli bir örnek. DEPREMDEN SONRA DÜNYA BANKASI İLE 340 MİLYON DOLAR KREDİ İÇİN ANLAŞTIK: Depremden sonra Dünya Bankası Türkiye masası başkanı ile kentsel dönüşüm için konuştuk. 2 yılda çıkacak bir krediyi 3.5-4 ayda çıkardılar. 250 milyon dolarla başladık müzakerelere 340 milyon dolara çıktı. Bunun içinde belediye binası yapımı da var. Depremden etkilenen başka yapılar da var. Bu kredi için el sıkıştık. Müzakerelere Hazine de İller Bankası da girdi. Hep birlikte mutabık kalınarak bitti. 3 ay önce Cumhurbaşkanı İzmir’e geldiğinde bir görüşme talep ederek bunu Cumhurbaşkanına da anlattım. CUMHURBAŞKANI'NDAN 3 AYDIR SES YOK: Şimdi ağır hasarlı binalarla ilgili devletimizin sunduğu imkan var. 400 bin liralık bir evin yarısını devlet karşılıyor. Yarısı için de 20 yıllık vadeyle kredi veriliyor. Ağır hasarlı, yıkılmış binalar için mükemmel çözüm. Ancak orta hasarlılarla ilgili büyük sıkıntı var. Mevzuat 1 yıl içinde güçlendirme yap, yoksa yık diyor. Bu binalara da ağır hasarlı binalar gibi oturulamaz raporu veriliyor. Güçlendirme maliyeti de devletten alınamıyor. Cumhurbaşkanı'na, “Biz bu parayı orta hasarlı binalar için kullanırız. Dolayısıyla mevzuatta orta hasarlı binalar için yaşanan sıkıntıyı da gidermiş oluruz” diyerek anlattık. Bu para Türkiye’ye girecek. 30 yıl vadeli 0.92 faiz. 5 yıl geri ödemesiz, 25 yıl ödemeli. Bu kadar düşük faizle bu kadar uzun süreli kredi İzmir ekonomisini de Türkiye ekonomisini de canlandırır, dedim. En az 7-8 bin konut yapacağız bu rakamla. Cumhurbaşkanı da “Çok iyi ben bunu arkadaşlarla konuşacağım” dedi. Üzerinden 3 ay geçti. Kredi orada duruyor… ÇEVRE BAKANLIĞI 3 YILDIR BU KREDİYİ BEKLİYORMUŞ, DÜNYA BANKASI İSE İZMİR’E KULLANDIRMAK İSTİYOR: İki hafta önce de Adalet ve Kalkınma Partisi İzmir İl Başkanı, Belediye Meclisi Grup Başkanvekili'ni davet ederek görüştüm. 'Bu siyasi bir hikaye değil. Tunç Soyer’in siyasi başarısı değil, tamamen siz yapmış olun, altına siz imzayı atmış olun. Ben hiçbir zaman bahsetmeyeyim ama bunu yapın' dedim. 'Çok güzel' dediler. Yine yanıt yok.  (Neden olmuyor?)  Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Dünya Bankası’ndan 3 yıldır bu krediyi bekliyormuş. Ama vermiyor. Dünya Bankası biz bunu İzmir’e kullandıracağız diyor. Bakanlığın ise başka şehirlere kullandırmak gibi bir fikri var.
Editör: Ömür Ünver