Atatürk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekan Yardımcısı ve Tarımsal Yapılar ve Sulama Ana Bilim Dalı (ABD) öğretim üyesi Prof. Dr. Yasemin Kuşlu, kuraklığın kendini gösterdiği bu günlerde su tüketiminde çok cimri davranmamız gerektiğini söyledi. Kuşlu, "Öğrencilerime, 'Bir ülkenin aklını, tükettiği enerji ve su oranıyla ölçebilirsiniz.' diyorum. Kişi başına eğer durum elverişliyse günlük 200 litre su tüketimi olabilir. Ama bu gelecekte torunumuzun ağzından lokmayı çalmak gibidir. Dişlerimizi fırçalarken musluğu kapatıyorsanız bu torununuza bir lokma daha veriyorsunuz demektir. İsrafı, bu bakış açısıyla görmemiz lazım. Doğaya ne kadar iyi davranır kaynaklarını verimli kullanırsak o da bize o ölçüde iyi davranır" dedi.

Kuraklığı iyi yönetemiyoruz

Türkiye, mevsim normallerinin altında düşen yağış ve su kullanımında hatalar nedeniyle son yılların en kurak dönemini yaşıyor. Yurt genelinde sonbahar ve kışın ilk ayında yeterli yağışı alınmaması sonucunda baraj ve göletlerdeki su sevilerinin düşmesi paniğe yol açtı. 'Kuraklıkla mücadele nasıl baş edilecek?' sorusuna uzmanlardan peş peşe yanıtlar gelmeye devam ediyor. Atatürk Üniversitesinden Prof. Dr. Yasemin Kuşlu da, su kullanımında cimri olunması ve alternatif su kaynaklarının bulunması konusunda uyardı. Birleşmiş Milletler'den yerel yönetimlere kadar birçok yerde kuraklıkla ilgili eylem planlarının hazırlandığını söyleyen Kuşlu, "Kaynakların herkese yetmeyecek kadar az olmasına kıtlık, suyun az veya şiddetli kıtlığına da kuraklık denir. Kuraklık dünyanın birçok yerinde ortak sorun halinde ve çözüm için çalışmalar yapılıyor. Kuraklıkla ile ilgili uluslararası sözleşmeler yapılıyor. Ama zincirin bir yerinde tıkanıklık oluyor ve kopmalar yaşanınca kuraklığı iyi yönetemiyoruz" dedi.

Kar yağı ama kuraklık bitmedi

Sonbahar ve kış aylarında yeterince yağış alınmadığını ve geç de olsa karın yağdığını belirten Kuşlu, karın yağdığını ama yeterli olmadığını vurguladı. Prof. Dr. Yasemin Kuşlu, "Kar yağdı, kuraklık bitti mi? Hayır. Kuraklık maalesef bir gerçek. Geçtiğimiz yılların yağış periyotlarına bakarsak eğer, kar yağması ile kuraklığın bitmediği sonucuna varabiliriz. Kuraklığın da kendi içerisinde türleri vardır. Bunların en basiti meteorolojik kuraklıktır. Örneğin İstanbul'da yaşanan durum bir meteorolojik kuraklıktı. Belli dönemlerdeki yağış miktarını önceki yıllarla karşılaştırırsanız, o yıl yağış daha az ise meteorolojik kuraklıktan bahsedilir. Meteorolojik kuraklık tarımsal üretime etki ediyorsa, yani bitkinin yetiştiği dönemde toprakta yeterli miktarda su yoksa bu durumda tarımsal kuraklık adını alır. Örneğin Erzurum'da şu anda her yer karla kaplı çok güzel kar yağışı beklediğimizden biraz geç oldu ama yağdı. Bu yağan kar, bitki üretim dönemine rastladı mı? Hayır rastlamadı. Erzurum'da bitki üretim dönemi mayısta başlar eylül ayının ortalarına kadar sürer. Bu dönem içerisinde su kaynakları toprakta yeteri kadar bulunmuyorsa bu açığı bir şekilde karşılamak zorunda kalırız. Bahsettiğimiz kuraklık uzun yıllar boyunca bu seyirde devam ediyorsa 'hidrolojik kuraklık' adını verdiğimiz çok şiddetli ve tehlikeli bir kuraklık şekline dönüşüyor. Tarihe baktığınız zaman büyük göçler bu tip büyük, şiddetli kuraklık zamanlarında ortaya çıkmış. Nasıl sonuçları var? Mesela bitkisel üretim az olduğu için ona bağlı olarak hayvansal üretim de az olur. Az olunca yeterli besin gıda sağlanamaması bizi bu yönüyle dışarıya bağımlı yapar. Dışarıya bağımlı olursak ekonomik yönden hassas ve kırılgan bir yapı oluşur. Aynı zamanda temiz suya erişim, gıda üretimi konusunda sıkıntılar yaşanır" diye konuştu.

Tehlike çanları çalıyor, alternatif yollar bulmak zorunluluk

Yeterli yağış olmadığı durumlarda mutlaka alternatif yollar bulunmasının gerektiğini anlatan Kuşlu, yağış yoksa bu durumda bir şekilde o açığı kapatmamız gerektiğini belirtti. Bu açığı sulama ile kapatılması gerektiğini ifade eden Kuşlu, "Peki sulama için ne gerekli? Su kaynağımızın olması gerekiyor. Geçmişten günümüze baktığınız zaman insanlar doğa ile mücadele içinde ve bu su açığını kapatmak için su toplama yapıları, barajlar ve depolama yapıları kurmuşlar. Bundan 1200-1300 yıl önce Doğu Anadolu'da, İç Anadolu'da, Çorum tarafında tarihin ilk barajı yapılmış. İnsanlar, suyun yıl içerisinde adil dağılmadığını fark edince suyu bir yerde toplayıp depolama ihtiyacı duymuşlar. Van yöresinde Şamran kanalı vardır ve Muradiye Ovasına su taşıyan kanaldır. Urartular tarafından çok büyük emekle yapılmıştır. Urartulara 'Hidrolik Uygarlığı' denir. Baktığımız zaman tarihte hep var olan şey şudur, suyun olduğu zamanlarda olmayan zamanlar için su kaynağı elde etmek. Yani suyu kanaatli kullanmak kadar, yeni su kaynakları bulmak ve suyu depolamak da çok önemli" dedi.

Sulama yöntemleri değiştirilmeli

Tarımsal çalışmalarda sulama yöntemlerinin önemine vurgu yaparak, iletim kayıplarının, minimuma indirilmesi gerektiğini kaydeden Kuşlu, "Örneğin, tarlanın başına suyu taşımamız lazım. Taşırken, su kanalı kırık mı? Sızdırma yapıyor mu? Temiz mi? gibi birçok soruyu cevaplamak gerekiyor. Bu iletim ve buharlaşma kayıplarını minimuma indirilmeli. Bu noktada açık kanal sisteminden ise kesinlikle vazgeçilmeli. Yatırımcı kuruluşlar zaten 'Kapalı Kanal Sistemi' ne geçmeyi planlıyor. Tarlanın başına suyu getirdikten sonra suyu bitkinin kök bölgesine ulaştırmanız gerekiyor. Bitkinin kök bölgesine suyu ulaştırabilmek için suyu karık sulama, salma sulama gibi çok fazla su harcayan bir sistemle kök bölgesine veriyorsanız bu durum su kullanım oranınızın çok yüksek olduğunu gösterir. Suyu çok daha ekonomik kullanan basınçlı sulama sistemleri, örneğin damla sulama, yeraltı sızdırma yöntemi gibi suyu daha cimri kullanan yöntemleri seçmek gerekir. Cimri sulama yöntemlerini kullanmamız ve bunu yaparken de çiftçinin, üreticinin geçmişten gelen alışkanlıklarını gözetmek lazım. Bir anda kesip atması çok zor, bir yatırım gerektiriyor. Devlet tarafından desteklenmesi ve özendirilmesi gerekiyor. Bu çalışmalar mutlaka yapılmalı. Baktığımız zaman dünyada ve ülkemizde tatlı su kaynaklarının yüzde 70'ten fazlasının tarımsal çalışmalarda kullanıldığını görmekteyiz. Bunu minimuma çekmek zorundayız" diye konuştu.

Su dönüştürülerek kullanılmalı

Türkiye'de özellikle büyükşehirlerde arıtma tesislerinin yaygınlaştığını sözlerine ekleyen Kuşlu, "Suyu değiştirip, dönüştürerek kullanmak zorundayız. Örneğin banyoda kullandığımız suyun analiz ve tahlillerinin yapılmasının ardından toprak için zararlı bir içeriği yoksa tarımsal çalışmalarda kullanmamız mümkün. Ülkemizde arıtma tesisleri özellikle büyükşehirde çoğunlukla kurulmuş durumda. Bu tesislerden çıkan su biraz daha iyileştirildikten sonra kullanılırsa alternatif bir su kaynağı elde etmiş olunur. Tatlı su kaynaklarını ise insan tüketimi, endüstriyel alanlarda kullanılmış oluruz" dedi.

Farkındalık yaratmalıyız

Kuraklıkla baş etmenin en önemli yolunun farkındalık yaratmak olduğunu söyleyen Prof. Dr. Yasemin Kuşlu, su yönetiminde alternatif kaynaklar bulmanın yanı sıra insanları da bu konuda bilinçlendirmenin çok önemli olduğunu vurguladı. Ülke genelinde kış mevsimin yağışsız geçmesinin üzerine yağan kar haberlerinin olumlu işlenmesinden memnun olduğunu söyleyen Kuşlu şunları söyledi: "Kuraklıkla savaşmak için farkındalık yaratmamız çok önemli. Buna örnek olarak son zamanlarda haberleri yayınlayan medya organlarından bahsedebilirim. Kuralıktan sıkça bahsettiğimiz bir yılın içindeyiz ve kar yağdığında hiç bir manşette 'Kar esareti' gibi cümlelere yer verilmemişti. Bundan ben çok mutlu oldum. Kar, yağmurdan çok daha değerli bir yağış türüdür. Eridiğinde toprağa usul usul sızar, erozyona neden olmaz, toprağı örterek yalıtım sağlar. Yeraltı su kaynaklarını besler ve bu kaynaklar bizim için stratejik öneme sahiptir." Kuşlu, biz öğrenciyken hocalarımız bize 'Bir ülkenin gelişmişliği kişi başına düşen enerji ve su tüketiminin fazlalığı ile belli olur' demişti. Ben de şuan öğrencilerime, 'Bir ülkenin aklını, tükettiği yeterli enerji ve su oranıyla ölçebilirsiniz.' diyorum. Eğer durum elverişliyle kişi başına günlük 200 litre su tüketimi hesaplayabilirsiniz. Ama bu gelecekte torunumuzun ağzından lokmayı çalmak gibidir. Şimdi dişlerinizi fırçalarken musluğu kapatıyorsanız bu torununuza bir lokma daha veriyorsunuz demektir. Bu bakış açısıyla bakmamız lazım. Doğaya ne kadar iyi davranır kaynaklarını verimli kullanırsak o da bize iyi davranır ve fazlasıyla cömert olur zaten" dedi.  
Editör: Ömür Ünver