İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin grup toplantısında konuştu. Milleti kandırdılar "Şubat ayından bu yana, dünyayı saran pandemiyle ilgili iktidarı uyarıyoruz. Bazı ülkelerin hatalarından ders çıkarırlar diye umduk, olmadı. Dar günde, vatandaşlarının yanında olurlar diye bekledik, olmadı. Vatandaşımızın sağlığı, canı için yaptığımız önerilere kulak asar, adımlar atar diye bekledik, olmadı. Salgının ikinci dalgasının ayak sesleri geldiğinde, uyarı ve önerilerimizi tekrarladım. Pandeminin başından bu yana gayretli gördüğümüz Sağlık Bakanı’nı da, alınan her karara tebelleş olan Sayın Erdoğan’ı da uyardım. ‘Bu işin bedeli ağır olacak. Milletimizi bu belaya karşı, korumasız bırakıyorsunuz. Önerilerimizi yerine getirin’ dedim. Ama maalesef, Sayın Erdoğan, ekonomiden teknolojiye, hukuktan tarihe, sanayiden sağlığa, her konuyu en iyi bilen olduğu için, yaptığımız hiçbir uyarıyı, hiçbir önerimizi dinlemedi. Aylarca, vaka sayılarını saklayıp, sadece hasta sayılarını açıklayarak, herkesi kandırabileceklerini sandılar. O da olmadı. Sadece kendilerini kandırdılar. Yüzlerinizde bir iktidarın kapkara lekesi var Memlekette pandemi başını alıp, dünyada üçüncü sıraya çıkınca, Bu sefer dönüp dünyayı işaret edip, dediler ki, 'Bakın her yerde tablo vahim.' Sayın Erdoğan; Aylardır, 'Çok iyi durumdayız. Zaten şehir hastanelerimiz var.' diye, caka satarken iyiydi de, Dünyadaki duruma işaret etmek, şimdi milletimiz virüsten kırılırken mi aklına geldi? Ayıptır, günahtır. 83 milyonun vebalini taşıyorsunuz. Ama daha bunun ağırlığını bile kavrayamıyorsunuz. Evet, dünyada durumu kötü olan ülkeler var. Ama, ikinci dalgaya karşı, kendini koruyabilmiş ülkeler de var. Sizin işiniz, kötü olan ülkeleri göstermek değil, Türkiye’yi durumu iyi olan ülkeler arasına sokmaktı. Ama söz konusu olan vatandaşlarımızın canıyken bile; siyaset iletişimiyle, algı yönetimiyle, propagandayla sorumluluktan kaçabileceğinizi sandınız. Canı yanan milletimizin, yaşadığı gerçek ortadayken, yalanların yatsıya kadar süreceğini, gerçeğin kapımızı çalacağını görmediniz. Artık yüzlerinizde, milletine yalan söylemiş bir iktidarın, kapkara lekesi var. İlk seçimde milletimizin karşısına bu lekeyle çıkmak zorunda kalacaksınız. Başarısızlıkları da üsteleneceksin bir zahmet Peki sonunda ne oldu? Pandemi ülkemizi sardı. Onlarsa işi götürüp, varlıklarıyla gurur duyduğumuz, sağlık ordumuzun sırtına yıktılar. Sorumluluğu, önerilerine kulak asmadıkları, Bilim Kurulu’nun üzerine yıktılar. Ardından da vatandaşlarımızı suçladılar. Sen mitingler yapıp, millete çay atmakta sakınca görmeyince, elbette, her şeyin yolunda olduğunu düşünüp, kurallara uymayan vatandaşlarımız oldu.  Ama iktidar olarak senin görevin, bütün vatandaşlarımızı koruyacak önlemleri almaktı. Hayatı paradan puldan, yönetmeyi de, eşi dostu zengin etmekten ibaret sanan bir zihniyetin, ülkemize faturası ağır oluyor. Bakıyorsunuz, yine ellerini yıkamışlar, yine hiçbir suçları yok… Yok öyle yağma Sayın Erdoğan! Ekonomiyi damadının, Pandemi’yi de vatandaşın üzerine yıkıp, bu işten elini yıkayıp çıkamazsın. Madem tek adam düzenini kurdun, o zaman tek sorumlu var, o da sensin! Madem siyasi rantın, kırıntısını görünce üzerine atlıyorsun, Başarısızlıkları da bir zahmet üstleneceksin. 14 günlük yasağı uygulayın Buradan ilan ediyorum; Bu iktidarın millete verecek hiçbir şeyi kalmamıştır. Bu iktidar, ömrünü tamamlamıştır. Bu iktidar, millet iradesine değil, sarayzadelerin keyfine teslim olmuştur. Bu iktidar, milletimiz için, pandemi kadar tehlikeli bir hale gelmiştir. Sayın Erdoğan; Salgın sürecini kötü yönettiğinizi, tedbirlerde geç kaldığınızı, artık herkes biliyor. Gerçeklerle yüzleşme vakti, artık geldi de geçiyor. Derhal 14 günlük sokağa çıkma yasağını uygulayın. Bunu yaparken de vatandaşımızın mağduriyetini önleyecek önlemleri eksiksiz alın. Zararın neresinden dönersek kardır. Zaman, Türk Milleti’nin sağlığını, canını koruma zamanı, siyasi rant kovalama zamanı değil. Katar anlaşması Değerli milletvekilleri; Dünyanın alışveriş çılgınlığına sahne olduğu sırada, Türkiye’de bir başka alışveriş çılgınlığı oldu. Sadece mağazalarda değil, Sayın Erdoğan ve Katar Emiri’nin huzurunda, çok daha büyük satışlar oldu. İstanbul’daki önemli bir alışveriş merkeziyle, Varlık Fonu’na devredilmiş Borsa İstanbul’un yüzde 10 hissesi, Katar Devleti’nin fonu tarafından satın alındı. Bu satışların yanında, içeriği henüz açıklanmayan bir dizi anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaların konuları arasında limanlar, Haliç, su kaynaklarımız, hatta aile ve kadınlarla ilgili bir mutabakat bile var. Altını önemle çizmek istiyorum: Birçok devlet ya da şirket, yabancı borsalara ortak oluyor, yatırımlar yapıyor. Biz yabancı sermayeye, ya da yatırımlara karşı değiliz. Ancak, gelişmiş ülkelerde, bu tür satışlar ya da yatırımlarla ilgili olarak kamuoyuna bilgi verilir. Şu nedenle, şu şartlarda, şöyle bir anlaşma yaptık denir. Devlet, ‘Ticari sır’ maskesinin ardına saklanmaz. O yüzden, gizli saklı, yangından mal kaçırır gibi yapılan bu anlaşmaların akıbetini, dikkatle takip edeceğiz. Brüt asgari ücreti 3 bin liraya çıkaralım Bizim önerimiz şudur: Brüt asgari ücreti 3000 liraya çıkarıp, asgari ücretli çalışanımıza brüt kazancının tamamını ödeyelim. Yani, İşverenimiz, çalıştırdığı asgari ücretli vatandaşımızın, gelir vergisini ve SGK primini, devlete değil çalışanına versin. Devletimiz de, çalışanımızın gelir vergisini ve SGK primini üstlensin. Böylece, asgari ücretle çalışan vatandaşımızın eline, net 3000 lira geçerken, işverene olan maliyeti ise 3458 lira olmaya devam etsin. Yani; çalışanımızın eline geçen asgari ücreti, 2325 liradan, 3000 liraya çıkaralım, ama, işverene olan maliyetini de arttırmayalım. Ayrıca, bu düzenleme sadece asgari ücretliyi kapsamasın. Asgari ücretin üzerinde maaş alan çalışanların da, asgari ücretten doğan SGK primini ve gelir vergisini devlet üstlensin. Bir başka deyişle, devletimiz bütün çalışanlarının cebine, aylık 675 lira koysun, ama bu parayı işverenden almasın."
Editör: Ömür Ünver