Yıl 1894. Yer, Sivas’ın Şarkışla ilçesine bağlı Sivrialan Köyü. Fakirlik, salgın hastalıklar, savaşlar ve yokluk. Yani yaşam hep uzun ince bir yolda. … Anadolu’nun bu fakir toprağında çiftçi Ahmet ve Gülizar Hanım’ın erkek çocukları dünyaya gelir. Adı Veysel… Veysel gözlerini açar dünyaya ama daha tam büyümeden ilk sınavını verir karnı büyük obur dünyada. İki güzel kız kardeşini, ismi çiçek ama kendisi ölümcül olan salgın hastalığa sessizce teslim eder. Veysel’in daha o küçücük yaşında ilk “çiçekleri solar” dünyaya merhabasında. Ne yazık ki, bu küçük Anadolu çocuğu için acı ve gözyaşı son bulmaz hayat yolculuğunda.  Amansız salgın hastalık Veysel’i de yakalar. Artık Veysel için, tek bir göz kalmıştır ışık olması için bu karanlık dünyaya. … Daha yedi yaşında, uzun ince bir yolda bırakmaz Veysel’i karanlık dünya. Gülizar anne, Veysel’e güzel bir entari diker. Veysel, annesinin ona diktiği güzel entarisini çok sevdiği Muhsine Hanım’a göstermeye gittiğinde, eve dönüş yolunun karanlık olacağından habersizdir. Düşer yere bir anda… Veysel için tamamen karanlıklaşır dünya. … “Karaca” lakaplı babası Ahmet Bey, zamanla Veysel’in diğer çocuklar ile oynamadığını ve yalnızlaştığını fark eder. Üzülür, dertlenir. Veysel’e dost, yoluna yoldaş olsun diye bir bağlama alır. İşte, Veysel için değişir bir anda tüm dünya. Veysel’in karanlık gözü, gönül gözü ile açılır. Dünyaya gözleriyle değil, yüreğiyle bağlanır. … Yıllar geçer, duygular anlam bulur, türküler yüreklere tercüman olur. Bir öğretmen çıkar ve Veysel’in uzun ince bir yoluna aydınlık olur. İşte, o öğretmen Sivas Maarif Müdürü olarak görev yapan Ahmet Kutsi Tecer’dir. Kutsi öğretmen Veysel’ in bağlamasındaki aşkı, yüreğindeki tutkuyu keşfeder. Veysel’in yoluna ışık tutar ve Veysel’i tüm yurtta dolaştırarak Anadolu’ya mââl eder. Köy Enstitüleri’nde saz hocalığı yaptırır ve Anadolu’nun çocuklarına eğitimler verdirir. Böylece Anadolu’nun fakir ama yürekli çocuklarıyla Âşık Veysel‘i buluşturur. Bunlarla da hiç yetinmez Kutsi öğretmen. Halk edebiyatının hak ettiği yerlere gelmesi, Âşık Veysel'in eserlerin kaybolmaması ve gelecek nesillere aktarılması için var gücüyle çalışır ve Veysel’in eserlerini kaleme alır. Bu eserleri kaleme alan ilk kişidir, Kutsi öğretmen. Artık Âşık Veysel, yalnız değildir. Karanlığı aydınlatan, Anadolu’nun çocuklarına ışık tutan Âşık geleneğinin son büyük temsilcilerinden birisidir. Babası Ahmet Bey’in bağlama alması ve Kutsi öğretmenin çabalarıyla başlayan bir dokunuş, Âşık Veysel ile yurtta on binlerce dokunuşa dönüşmüştür. Hatta bu dokunuş öyle bir dokunuş olmuştur ki, Âşık Veysel'e 1965 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından özel bir kanunla maaş bağlanmıştır. … Peki, büyük halk ozanımız Âşık Veysel Şatıroğlu bu eğitim sisteminde okusaydı ne olurdu? … Büyük halk ozanımız Âşık Veysel eğer bu eğitim sisteminde okusaydı; görme engelli olduğu için zaten en önce bu eğitim sisteminden dışlanırdı. Sonrada okullar, öğretmenler, veliler hep birlikte “eline saz, yüreğine aşk değil”, eline soru kitapçığı, yüreğine de sınav kaygısı verirdi. Bol bol soru çözer, netlerini arttırır, hafta sonları da kursa giderdi. Yani, kısacası bu eğitim sisteminde “Âşık Veysel OLMAZDI!” Aynen şuan bütün çocuklarda olduğu gibi…

Editör: Ömür Ünver